Atatürk Was of Pure Oghuz Türk Origin

Atatürk'ün Soyu, Kızıl Oğuz(Kocacık) ve Konyar Türkmenleri

Quote Originally Posted by http://www.turktoresi.com/viewtopic.php?f=66&t=881
KIZIL OĞUZ YAHUT KOCACIK YÖRÜĞÜ OLARAK ATATÜRK'ÜN BABA AİLESİ

Atatürk'ün soyu ile ilgili elimizdeki en sağlam bilgiler öncelikle kendisinin, annesinin, kardeşi Makbule Hanım'ın anlattıklarıdır. İkinci olarak, kendisini ve ailesini tanıyan Hacı Mehmet Somer gibi, kimi çocukluk arkadaşlarının verdiği bilgilerdir.

Mustafa Kemal dahil aile fertlerinde kuvvetli bir "Yörük, Türkmen olma" bilinci vardır: Makbule Hanım, E. B. Şapolyo'nun sorduğu "babanız nerelidir?" sorusuna şu cevabı vermiştir:

"Babam Ali Rıza Efendi yerli olarak Selaniklidir. Kendileri Yörük sülalesindendir. Annem her zaman Yörük olmakla iftihar ederdi. Bir gün Atatürk'e 'Yörük nedir?' diye sordum. Ağabeyim de bana 'Yürüyen Türkler' dedi." Yine Şapolyo'nun Ruşen Eşref Ünaydın'dan naklettiğine göre, "Atatürk, çok kere benim atalarım Anadolu'dan Rumeli'ye gelmiş Yörük Türkmenlerdendir derlerdi."

Atatürk'ün baba soyu ile ilgili önemli bilgileri verenlerden birisi de M. Kemal'in Selanik'te mahalle ve okul arkadaşı, eski Milletvekillerinden Hacı Mehmet Somer Bey'dir.

Somer'e göre; "Atatürk'ün ataları hakkında benim bildiğim şunlar:

Atatürk'ün ataları Anadolu'dan gelerek Manastır Vilayeti'nin Debre-i Bala Sancağı'na bağlı Kocacık nahiyesine yerleşmişlerdir. Bunları ben Selanik'in ihtiyarlarından duymuştum. Kocacıklıların hepsi öz Türkçe konuşurlar. İri yarı adamlardır. Bunların hepsi Yörüktür. Hayvancılıkla geçinirler, sürüleri vardır. Bir kısmı da kerestecilik ederler. Bunların kıyafetleri Anadolu Türkmenlerine benzer. Yaşayışları, hatta lehçeleri de aynıdır."

Atatürk'ün babasını ve dedesi "Kızıl Hafız Ahmet"i tanıyan Eski Aydın Milletvekili Tahsin San Bey ve Eski Umumi Müfettiş ve Milletvekili Tahsin Uzer'den Kılıç Ali'nin ve Tahsin San Bey'den E. B. Şapolyo'nun naklettiği bilgiler de, Atatürk'ün baba soyunun "Anadolu'dan Rumeli'ye geçmiş olan Yörüklerden"olduğunu göstermektedir.

Yukarıda da değinildiği gibi, Atatürk'ün baba soyu. Konya/Karaman'dan gelerek Manastır Vilayeti'nin Debre-i Bala Sancağı'na bağlı Kocacık'a yerleşti. Aile sonradan Selanik'e göç etti. Dedesi Ahmet ve dedesinin kardeşi Hafız Mehmet'in taşıdığı "kızıl" lakabı ve yerleştikleri nahiyenin adı olan "Kocacık"ın da gösterdiği üzere; Mustafa Kemal'in baba tarafından soyu Anadolu'nun da Türkleşmesinde önemli roller oynayan "Kızıl-Oğuz" yahut "Kocacık Yörükleri Türkmenleri"nden gelmektedir.

ATATÜRK'ÜN DEDESİNİN KÖYÜ KOCACIK

A. Coğrafi Konumu


İşte Atatürk'ün dedelerinin Anadolu'dan gelerek yerleştikleri Osmanlı Devleti Döneminde Manastır (Bitola, Bitolji) Vilayeti'ne bağlı dört sancaktan biri olan "Debre-i Bala" (Debre, Debır, Debar, Debresko, Debarsko, Debarskoj)'nın merkezi, bugün Batı Makedonya'daki Debre şehridir. Ali Rıza Efendi'nin babası Kızıl Hafız Ahmet Efendi'nin doğduğu "Kocacık" nahiyesi de şimdi Jupa Bölgesi'nde yine aynı isimle anılan bir köydür.

1912 yılına kadar varlığını "nahiye merkezi" olarak sürdüren Kocacık, günümüzde Yukarı Jupa Belediyesi'ne bağlıdır. Makedonya'nın batı kesiminde yer alan Kocacık'ın kuzeyinde Debre, Güneyinde Struga ile Ohri, doğusunda Kırçova, batısında ise Arnavutluk yer almaktadır. Kocacık matematik konum olarak 41-42 derece kuzey enlemi (paraleli) ile 20-21 derece doğu boylamı (meridyeni) arasında bulunmaktadır. Debre'nin güneydoğusunda yer alan Kocacık, denizden 1080 m. Yüksekliktedir. Stogova Dağı'nın "Kocacık Yaylası" adı verilen bölümünün batı eteklerinde kurulmuştur.
Kocacık, bağlı olduğu Debre'ye 18 km., buna karşılık batı kesiminden Arnavutluk sınırına uzaklığı yaklaşık 8 km. kadardır. Struga'ya 45, Ohri (Ohrid)'ye 60. Kırçova 50, Manastır (Bitola)'a ise yaklaşık 150 kilometre uzaklıkta bulunmaktadır. Debre üzerinden Arnavutluk'a uzaklığı ise 24 km. kadardır.

Yedi mahalle ve on dört köyden oluşan Kocacık, kendisine bağlı köylerin dışında, merkez yerleşim bölgesi olarak; Bireştani, Koçişta ve Novak Köyleri arasında, kuzey ve kuzeybatı doğrultusunda uzanır. Kocacık merkezinin sınırları kuzeyde Koçişta Köyü, güneyde Ela (Eğla, Evla) Köyü, güneydoğuda Novak Köyü, batıda ise Osolnisa Köyü topraklan ile çevrilidir. Kuzeybatısında ise Bireştani Köyü yer almaktadır.

Bu sınırlar içinde Kocacık'a ait Bireştani Köyü ile Kocacık arasındaki kaleye "Kocacık Kalesi", tarlalara "Kolibalar", Yukarı Mahalle'nin üstündeki kıraç alanlara "Güronluk", Hamzaoğlu Mahallesi ile Bılato (Plato) Mahallesi arasındaki küçük koruya "Tatar Korisi", Bılato Mahallesi altındaki çukur alana "Gollük", Gollüğü çevreleyen yüksekçe düzlüğe "Laçeler", kuzeybatı sınırında yer alan mezarlığa "Büyük Şehitlik" (Erenler Mezarlığı), Burada yer alan açık alan ile kalenin üzerindeki düzlüğe "Namazlık" (Namazgah), köyün yer aldığı yaylaya "Kocacık Yayalası" (Bara Yaylası, Jupa Yaylası) ve yaylanın doruk noktasına "Büyük Doruk", Bu yayladaki akarsuya "Suğk Dere", bu suyun üst kısmına da "Üç Yutun" adı verilmektedir.

Kendi sınırları içinde bir şerit halinde uzanan Kocacık toprakları tarlalar, çayırlar, kırlar, otlaklar, kıraç alanlar, taşlıklar ve küçük ormanlardan oluşmaktadır. Kocacık merkez yerleşim bölgesinin çevresinde kendisine bağlı alanda; "Koçişta, Novak, Elessa Yaylaları" ile Novak Köyü'nün üstünde bir geçiş yeri olan "Demir Kapı" ve "Şahbaz Çayırı", Koçişta Köyü'nün bulunduğu yamaçta bir yer adı olan "Mialets ve Dip Kirez", Osolnisa Köyü'nün altında bulunan "Karataş ve Aktaş" adlı kayalar, Kocacık'ın karşısında yer alan "Krostes" adlı bayır, Kocacık ile Ela (Evla) Köyü arasında "Uşisa" geçidi yer almaktadır.

Kocacık yerleşim bölgesine ait olmayan ama Kocacık'ı çevreleyen sınır konumundaki Makedonlara ait yerler ise; "Luçişta Yaylası, Broştisa Yaylası, Büyük Meydanisa, Lokva Yaylası, Kaneş Yaylası, Istırna Milaçe Yaylası, Kara Orman, Gariyer ve Gıradişti Köyleri" adlarıyla anılmaktadır.
Bunlardan başka doğal kayalıklardan bazıları; Kocacık merkezinde "Kocacık Kalası", Koçişta Köyü'nde "Kabataş", Bireştani Köyü'nde "İpektaş" (İpekkaya), Pranlik Köyü'nde "Karakaya", Novak Köyü'nde "Urlok Taşı" adlarını taşımaktadır.

Akarsuları bakımından zengin olan Kocacık'ta kuzeyde Koçişta ile Kocacık arasında "Golostina Deresi" geçmekte, bu dere kuzey batıda "Bireştani Deresi" adını almaktadır. Hıristiyan halk ise eski bir Yunanlı göçebe kabilesi olan "Lağ Kabilesi"nin adını vermekte, dereye "Lağ Deresi" demektedir. Güneyde Kocacık ile Ela (Evla) Köyü arasında "Ossoy Deresi" akmakta, buna "Raven Deresi" de denmekte ve bu dereye güneydoğuda Novak ile Kocacık arasından akan "Demirkapı Deresi" karışmaktadır. Elessa Köyü'nün üstünden akan ve köyün tarlalarını sulayan akarsuya da "Kara Dere" denilmektedir.

"Kocacık" Adı, Mahalle Ve Köyleri

N. Kartal, konuyla ilgili önemli eserinde, hem söylencelere göre hem de bilimsel araştırmalara göre geniş bir değerlendirme yaptıktan sonra "Kocacık" adının "Kocacenk"ten geldiğini iddia etmektedir: "Bu bilgilerden anlaşılacağı gibi; 'Kocacık' adı, aslında Türkler ile İskender Bey arasında yapılan savaştan, bu savaşa verilen 'Büyük Savaş' anlamında 'Kocacenk' adından gelmektedir." Kanaatimizce bu değerlendirme doğru değildir.

Kocacık'ın adı, Rumeli'nin çok değişik yerlerine ve bu arada bu bölgeye de yerleşen "Kocacık Türkmenleri"nden gelmektedir. Anadolu ve Rumeli'de sıkça gördüğümüz üzere Kocacık Türkleri yerleştikleri bu bölgeye boy adlarını vermişlerdir. Yukarıda ayrıntılı bir şekilde ortaya konulduğu gibi, önceleri başlarında hakkında tarihi bilgimiz bulunmayan Hamza Bey'den dolayı "Koca Hamza Yörükleri" olarak anılan bu Yörükler, sonradan bulundukları yerlerde çoğunlukla "Kocacıklar" olarak anılmaya devam etmişlerdir. Tarihi, resmi kayıtları da kendi isimleri ile tutulmuştur. Nitekim, Kocacık içindeki bir mahalle adının "Hamzaoğlu Mahallesi" olması da bu görüşümüzü desteklemektedir. Hamza Bey'in hatırası burada yaşatılmıştır.

Kocacık, yedi mahalleden oluşan büyük bir yerleşim merkezidir. Bunlar, Yukarı Mahalle, Aşağı Mahalle, Taşlı Mahalle, Hamzaoğlu Mahallesi, Bilato Mahallesi, Yatürez Mahallesi, Kırasta Mahallesi'dir.
Kocacık, kuruluşundan XVI. yüzyılın ikinci yarısının başlangıcına (1568 yılının Mart ayı) kadar varlığını kasaba olarak sürdürmüş, 1863'ten sonra ise köy statüsüne tabi tutulmuş ve 1912 yılına kadar nahiye (bucak) merkezi olarak varlığını devam ettirmiştir. Mesela 1907'de Manastır Vilayeti'ne bağlı beş sancak bulunmaktadır. Bunlar; Manastır, Serfıce (2. sınıf) Debre (2. Sınıf) İlbasan (3. Sınıf) Görice (3. Sınıf) sancaklarıdır. Kocacık, Debre Sancağının kazalarından ve aynı zamanda kaza merkezi de olan Debre-i Bala kazasına bağlı 20 köylü bir nahiyedir.
O dönemde yönetim bakımından Kocacık Nahiyesine bağlı köylerin sayısı toplam 14'tür. Bu köylerden 7 tanesinin halkını Türkler oluşturmakta, anadil olarak Türkçe konuşulmaktadır.

Köylerden 1 tanesi anadili Makedonca'yı bırakarak Türkçe konuşmaya yönelmiştir. Geriye kalan köylerden 3 tanesinin halkı Makedonca konuşan Müslümanlardan, 1 tanesinin halkı Makedonca konuşan Müslüman ve Hıristiyanlardan, 1 tanesi de Makedonca ve Arnavutça konuşan Müslüman halktan, diğer 1 tanesi ise Makedonca konuşan Hıristiyan halktan oluşmaktadır. Bunların dışında Kocacık nahiyesine bağlı olmadıkları halde ekonomik yönden Kocacık ile ilişkisini sürdüren 3 köy daha vardır. Bu köylerden 2'sinin halkını Makedonca konuşan Müslümanlar (Torbeşler), 1'inin halkını da Makedonca konuşan Hıristiyanlar oluşturmaktadır.

Halkı Türk olan ve Türkçe konuşan Kocacık köyleri ve yaşayan nüfus durumları şu şekildedir: Ela Köyü: XX. yüzyılın sonunda 130; 1954'te 76 Türk'ün yaşadığı bu köyde 1957"deki göçlerden sonra kimse kalmamıştır. Köy camisi ve minaresi ile üç adet konut halen ayaktadır. Elessa Köyü: Kocacık'ın en büyük köyü olan Elessa'da XX. yüzyılın sonunda 550; 1954'te 633 Türk nüfus yamaktaydı. Göçlere rağmen halen 40'ı aşkın konutta Türkler yaşamaktadır. Novak Köyü: Kocacık'ın büyük köylerinden biri olan Novak'ta, XX. yüzyılın sonunda 600'den fazla; 1954 yılında ise 778 Türk yaşıyorken, göçlerden sonra nüfus azalmıştır. Bugün 60 konutluk bir aile grubu yaşamaktadır. Dılgaş Köyü: XX. yüzyılın sonunda 100 kadar; 1954'te ise 221 Türk'ün yaşadığı Dılgaş'tan bütün aileler göç ettiği için, bugün köy tamamen boşalmış bulunmaktadır."Bireştani Köyü: XX. yüzyılın sonunda 300'den fazla; 1954'te ise 15 sülaleden 48 aile içinde 259 Türk'ün yaşadığı köyde, bugün sadece 15'i aşkın konutluk bir Türk nüfusu yaşamaktadır. Osolnisa Köyü: XX. yüzyılda 200; 1954 yılında toplam 73 Türk'ün yaşadığı köyde; 1955'teki son göçten sonra nüfus hemen hemen tamamen yok olmuştur. Günümüzde sadece bir aile yaşamaktadır. Pralenik Köyü: XX. yüzyılın başlarında 250, 1954'te ise toplam 134 Türk'ün yaşadığı köy; 1957'deki son göçten sonra tamamen boşalmıştır. Günümüzde yaşayan yoktur. Koçişta Köyü: XX. yüzyılın sonlarında 180 Hıristiyan ile 175 Türk'ün yaşadığı köyde, günümüzde kimse kalmamıştır. Sadece bir konut ayaktadır.

Türkler Tarafından Fethi Ve Türk Kimliğinin Şekillenmesi

Kocacık yerleşim bölgesinin Türk tarihi ile ilişkisi Türklerin Rumeli'ye geçişi ile başlar. Kocacık'ın tarihi, bir bakıma Manastır'dan Üskiip'e uzanan Manastır, Ohri, Gostivar, Pirlepe, Kırçova, Debre, Üsküp Türklerinin tarihidir. Çünkü bu kentlerin Türk halkı aynı kökenlidir.

Yazılı kaynaklar Kocacık'taki Türk egemenliğinin 1448— 1912 yılları arasında sürdüğünü yazar. Bu duruma göre Kocacık'taki Türk egemenliği 464 yıl sürmüş demektir. Nitekim Kocacık'ın "Büyük Şehitlik"inde Numan Kartal tarafından yapılan incelemelerde mezar taşlarının en eskilerinin Rumi 900-905 tarihlerini taşıması da bunu göstermektedir. Bu tarihten daha önce ölenlerin başlarına tarihsiz taşların konduğu düşünülürse bu yargının doğruluğu anlaşılır.

Kaynaklara göre Türklerden önce yörenin halkını yerli Makedonyalılar ile "Malisorlar" teşkil ediyordu. III. yüzyıla dek Malisorlarla birlikte yaşayan Makedonyalılar, aynı yüzyılda güney ülkelerine akınlar yapan İslavların (Slavlar) saldırılarına uğradılar. Bu saldırılara dayanamayan Makedonyalıların bir bölümü Arnavutluk dağlarına çekildiler ve oralarda kendilerine yakın buldukları toplumlar içinde eridiler. VII. yüzyılda Sırplar, Arnavutluk'un kuzey kısmını zaptettiler. Zaptettikleri bu kısmı da 1360 yılına dek Sırp İmparatorluğu'nun güney tarafında yaşayan vilayetler haline getirdiler. Bu dönemde Arnavutluk'ta Arnavutlar arasında da derlenip toparlanma yoluna gidildi. Önce Arnavutlar, 1257-1258 yıllarında Bizans'a karşı ayaklandılar. Ardından 1272 tarihinde "Cari d'Anjo'yu" Arnavutluk kralı ilan ettiler. Bundan sonra Arnavutluk ile Osmanlı Türkleri arasında çatışmalar biçiminde ilişkiler görüldü. Bu dönemin ardından 1405 yılında doğan Kruja Prensi Gjen Kastriota'nın oğlu Gjergj Kastriot (İskender Bey), kendini yetiştirip güçlü bir yönetici olduktan sonra 1440 yılında Debre Sancakbeyi seçildi.
İskender Bey'in Debre Sancakbeyi seçilmesiyle birlikte Kocacık'ta Türk tarihi başlamış oldu. Çünkü, Türklerle İskender Bey'in Kocacık yöresindeki savaşları, İskender Bey'in Sancakbeyi seçilmesinden sonra oldu.

İskender Bey'in Türklerin saldırılarına pek elverişli olmayan kuzey ve merkezi Arnavutluk'a bağlı Aşağı Debre ile Yukarı Debre'de malikaneleri (çiftlikleri ve geniş toprakları) ile şatoları vardı. Bu topraklardan biri de Kocacık idi. Kocacık, doğal yapısı ile o günün koşullarında ordulara yeterli hareket olanağı vermediğinden dolayı özellikle İskender Bey tarafından bir yerleşim birimi olarak seçilmişti. Kuzeyden güneye giden yolların geçit yerinde bulunması, doğal yapıdan dolayı kolay korunma olanağının olması da Kocacık ve Kocacık Kala'sının (Kalesinin) önemini arttırmış, İskender Bey'in buraya yerleşmesinin nedeni olmuştu.

Osmanlı Türkleri bu yerin önemini kavramakta gecikmedi. Çünkü, Üsküp yönünden gelip Debre üzerinde güneye ve Arnavutluk'un içerlerine doğru akınlarda bulunacak olan Osmanlı kuvvetlerinin İskender Bey'i devreden çıkarıp buradan geçmesi bir zorunluluktu. Bu nedenle Kocacık'ın alınması gerekiyordu. Hatta Balkanların içlerine doğru yapılacak akınlarla İskender Bey, bir engel teşkil ediyordu, bu nedenle de Kocacık'ın alınması bir zorunluluk oluyordu.

Bu gerçeği gören Sultan II. Murad, hiç tereddüt etmedi, Kocacık'a akın emrini verdi. Kocacık'a ilk akının oluşunu Aşıkpaşaoğlu söyle anlatır: "Hünkar bir gün: Kocacık Hisarına sefer edelim dedi. İsa Beğ'i öncü gönderdi." Bu akınlar sırasında ilk çarpışmalar Kocacık ile Ela Köyü arasında bulunan "Uşisa" sırtlarında oldu. Bu savaşta, Aşıkpaşaoğlu'nun deyişiyle akıncıların çoğu "gaza niyeti diye şehit oldular. Ancak, hayli yerler dahi fetholdu." Bu fethin tarihi Hicri 846 (Miladi: 12 Mayıs 1442-30 Nisan 1443) yılıdır.

Ancak İskender Bey rahat durmadı. Türklerle İskender Bey arasında tam beş kez savaş yapıldı. Bu savaşlar 1443-1448 yılları arasında oldu. Savaşlar sırasıyla bugünkü Kocacık ile Ela Köyü arasında bulunan Uşisa sırtlarında, Kocacık Kala'sı altındaki "Karakol" mevkiinde, Osolnisa Köyü yanında, Beşevler (Bireştani) Köyü altında ve Kocacık'ın "Erenler" denilen ve "Büyük Şehitlik" adı da verilen yerinde oldu. Bu savaş yerlerinde şehitliklere bakıldığında Uşisa sırtlarındaki şehitlikte 150'yi, Karakol mevkiindeki şehitlikte 300'ü, Osolnisa altındaki şehitlikte 500'ü aşkın şehidin yattığı kolayca farkedilebilir. Hatta bir çarpışma yeri olan Uşisa sırtlarındaki şehitlerin düştükleri yönde gömüldükleri, baş taraflarının çeşitli yönlerde oluşundan anlaşılır.

Öncü güçlerin çatışmasından, diğer bir deyişle pek büyük olmayan birliklerin savaşmasından meydana geldiği anlaşılan bu savaşların tümünü İskender Bey'in kazanması ününe ün katmasına neden olmuştur.
İskender Bey, kazandığı bu zaferleri "Hıristiyanlığın Müslümanlığa karşı galibiyeti" şeklinde nitelendirmiş ve savaşların yapıldığı Kocacık yerine kutsal yer gözüyle bakmıştır. İskender Bey, bu zaferleriyle Osmanlıya karşı Hıristiyanlığın olduğu kadar Avrupa'nın ve Avrupalıların da koruyucusu durumuna gelmiştir. Bir yazarımızın dediği gibi; "İskender Bey'i evrensel ve ünlü bir şahsiyet haline getiren nedenlerin başında, II. Murat ve II. Mehmet gibi iki büyük ve güçlü Osmanlı padişahına mukavemet etmesi ve o zamanların dini ve jeopolitik durumuna göre, Hıristiyan Avrupa'yı koruyan kalkan gibi nitelenıuesidir. Onun hakkında yazılan sayısız eserler, kendisini Hıristiyanlığın ve Avrupa medeniyetinin kurtarıcısı olarak göstermiştir."

İskender Bey'in bu yörede Türklerle yaptığı son büyük savaş, "Erenler" ya da "Büyük Şehitlik" denilen Kocacık Kale'si anındaki büyük düzlükte Hicri 851, Miladi 19 Mart 1447 ile 6 Mart 1448 tarihleri arasında yapılmış ve savaş Türklerin kesin zaferi ile sonuçlanmıştır.

Önceki akınların her defasında İskender Bey'in başarı kazanması Sultan II. Murad'ı kızdırmış, onda yenilgilerin intikamını almak istediğini doğurmuştur. Bu nedenle kumandanlarından İsa Bey'i İskender Bey'in üzerine göndermiş, ardından kendisi Kocacık'a gelerek bizzat ordunun başına geçmiştir. Bu savaşın büyük ve kanlı olduğunu, Kocacık'taki "Büyük Şehitlik'te" yatan üç bini aşkın şehit mezarı da göstermektedir. Zaten, Türk ordularına İsa Bey'in kumanda etmesi, ardından II. Murad'ın Kocacık'a gelip, ordunun başına geçmesi ve zaferin ardından kışı Kocacık Kala'sında geçirmesi de savaşın büyük ordu birlikleri arasında yapıldığını ve çok çetin geçtiğini kanıtlamaktadır.

Hatta tarihçiler:

"bu sırada Sultan Murad, Arnavutluk'a gidip, Arnavutluk sınırına yakın yerde bulunan bugünkü Kocacık'ı fethetti" diyerek bir bakıma Sultan II. Murad'ı "Kocacık Fatihi" olarak da göstermişlerdir.

Bu fetih sırasında Kocacıklılar, yaşlıların deyişine göre Anadolu'nun Konya-Karaman bölgesi ile Aydın ve Söke yöresinden gelen atlılar olarak "Konyarlar" (Hudut Gazileri, Akıncılar) adıyla İsa Bey komutasında savaşlara katıldılar. Çok çetin geçen savaş sırasında üç binden fazlası şehadet şerbetini içti, bu nedenle bu savaşa "Kocaceng" denildi. Bugün bile ayakta duran ve üç binden fazla şehidin yattığı yer olan "Erenler" (Büyük Şehitlik), çetin geçen "Kocaceng'in" (Büyük Savaş'ın) anısını yüzyılların ötesinden günümüze dek yaşatan ve Tanrı'ya ulaşanları ölümsüzleştiren canlı anıt olarak yaşamaktadır. Sultan II. Murad, savaş sonrası yiğitlik gösteren bu Akıncı Türklerinin sağ kalanlarına savaş yöresini tımar olarak vermiş, onlar da buraya yerleşerek Kocacık'ta Türk yerleşim bölgesini meydana getirmişlerdir.

Kocacıklılar, birçok Türkler gibi, yeni yerleştikleri yere kolayca uyma, iyi ve güzeli alma ve de devamlılık (continuateur) yeteneği sonucu yeni yerleşim yerlerine yerleşmekte güçlük çekmediler. Çünkü; tümü hayvancılık, ustalık, tarım gibi işlerle uğraşıyordu. Kocacık'ın güzel yaylaları, az da olsa tarıma elverişli toprakları ile iklimi uğraşları yönünden kendilerine elverişli geliyordu. Bu durum Osmanlı Devleti'nin politikasına da uygun düşüyordu. Osmanlı Devleti'ne göre Kocacık'a yerleşen Türkler, hem devletin ileri bir karakolu görevini görecek hem de çevredeki Hıristiyanları Müslümanlaştırmakta etkin bir rol oynayacaktı. Nitekim, öyle de oldu. Devrin hükümdarı Sultan II. Murad, akınlarla bulunduğu Arnavutluk'a karşı Kocacık Hisarı'nı ileri bir karakol ve konaklama yeri olarak kullandı. Öte yandan çevrede bulunan Hıristiyan köylerden "Büyük Papranik", "Ufak Papranik", "Jitnenik" (Jitnelik), "Balanisa" köyleri ile "Broştisa Köyü"nün bir bölümü XVI. yüzyılın ilk yarısında kendi dinleri olan Hıristiyanlığı terkettiler, buna karşın Müslümanlığı kabul ettiler. Hatta, "Koçişta Köyü"nde kimi Makedonlar dinleriyle birlikte dillerini de terkettiler. Müslümanlığın yanı sıra anadil olarak Türkçe'yi benimsediler. Zaman içinde kendilerini Türk saydıklarından Balkan Savaşı'nın ardından Türkiye'ye geç ettiler. Müslümanlığı kabul eden Makedonlar, Türklerin tüm gelenek ve göreneklerini de aldılar. Günümüzde kendilerine "Bizler Makedonca konuşan Torbeşleriz" demektedirler. Kendilerine "Türk" değil de "Torbeş" demelerinin nedeni ise; diğer Arnavut ve Türk gibi yöre halkının bu deyimi kullanması ve Türklerin Müslümanlığı kabul eden Makedonları Türk saymamasıdır. Bunların bir kısmı Kocacıktılar, 1912'den sonra Türkiye'ye göçtüler. Türkiye'de kendilerine 'Kocacık Türklerindeniz" dediler ve Makedonca'yı bırakıp iirkçe'yi anadil olarak seçtiler. Ancak çoğunluğu anayurt aydıkları Yugoslavya'nın Makedonya bölümünde kaldılar.

Kocacıklıların birbirlerine saygının sınırsızlığı içinde, kavga ve dövüşten uzak yaşamalarını mutluluk içinde 1912 yılına dek sürdürdüler. İlk kurulduğunda küçük bir yerleşim birimi olan Kocacık, belgelere göre 1568'in Mart ayında kasaba haline getirildi. 1863 yılına dek kasaba olarak yaşayan Kocacık, bu tarihten sonra köy statüsüne tabi tutuldu ve Debre İlçesi'ne bağlı bir nahiye merkezi olarak varlığını XX. yüzyılın ilk yarısına kadar sürdürdü.

Further Details at Source: http://www.turktoresi.com/viewtopic.php?f=66&t=881