Ice
05-21-2014, 12:58 PM
Dicle Kenarındaki Harabe Yer... Bir Generalin Kayıtsızlığı Ve Aşağılık Teslimiyeti
Mezopotamyadaki Kuşatma Esnasında General Sir Charles Townshend Bir Krizin Felakete Dönüşmesine İzin Verdi--
Bağdatın 100 mil güneyinde, Dicle nehrinin kıyısında bulunan Kut şehrindeki İngiliz mezarlığının içindeki mezar taşlarının sadece uçları görünüyordu. Zira bu mezarlık, içinde yeşil kurbağaların yaşadığı bir bataklıktı. Bu şehrin kuşatılması sırasında -1915 ile 1916 yıllarında- ölen 500 İngiliz asker bu fakir ve tozlu şehirde defnedildi. Türklere karşı yürütülen saldırıların bir parçası olan bu kuşatma büyük ölçüde unutulmuş hâlde. Ancak komutanlarının Birinci Dünya Savaşındaki yetersizliği, kibri ve kayıtsızlığı nedeniyle İngiliz askerlerinin karşı karşıya kaldığı bu acı unutulmalı mı? 1914-18 yıllarında öldürülen 40.000 İngiliz ve Hint askeri buraya ve Irakın başka yerlerine defnedildi.
Irakın resmî ders kitapları yaklaşık 100 yıl önce vuku bulan ve Arapların sadece seyirci kaldığı İngilizler ile Türkler arasındaki savaştan pek bahsetmez. Yöre halkı, mezarlığa defnedilen İngiliz askerlerinin, 1920de, İngiliz işgaline karşı yapılan Arap baharında ölen İngilizler olduğunu zannediyor.
1915 yılında İngilizlerin 13.000 kişilik küçük bir orduyla Bağdatı ele geçirmeye çalıştığı ve başarılı olmadığı konusunda çok az bilgi var. Aslında bu birlikler, Türk ordusunun İrandan petrol tedarik etmesini engellemek için ülkenin güneyine konuşlandırılmıştı. Olay mahallinde bulunan İngiliz komutanlar, Londra ve Hindistandaki amirlerinin de desteğiyle hafife aldıkları Türklere karşı zahmetsiz bir zafer kazanarak Geliboluda aldıkları kötü sonucu telafi etmek istediler.
General Sir Charles Townshend komutasındaki bir İngiliz ordusu, Basradan 300 mil ilerleyerek Bağdat yakınlarına kadar geldi. Kendi itibarı konusunda takıntılı olan Townshend, 1915 yılının Aralık ayında, 147 gün boyunca kuşatılacak Kut şehrine girdi. Askerî yenilgi açısından bakılırsa Kutta alınan mağlubiyet, 1942 yılında Singapurda alınan mağlubiyetle eşit düzeyde.
Türk ordusu göründüğünden daha güçlü bir orduydu. Bu bölge de -Kut şehri- Dicle ve Fırat nehirlerinden taşan suların oluşturduğu bir bataklık hâlindeydi. Yaralanan askerler, yaralarına bakılmadan iki hafta boyunca burada beklemek zorunda kalıyordu ve yaraları kurt doluyordu. Türk kuşatmasını aşmak için hiçbir girişimde bulunmayan Townshend, askerlerin ailelerine mesaj göndermesini yasaklıyordu. Bu arada kendisinin terfi ettirilmesi yönünde sıkça mesaj gönderiyordu.
Bu felaket, Townshendin kuşatılmasıyla sona ermedi. O, Marmara Denizindeki bir adada konforlu bir mahkûmiyet sürerken askerlerinden çok köpeği Spot için endişeleniyordu. Birkaç komutan ve beraberlerindeki askerler ise Türklerce yaklaşık 2.100 kmlik bir yolculuğa zorlandı. Açlık, susuzluk, kötü muamele, infaz ve kolera gibi hastalıklardan dolayı binlerce asker öldü.
Bu yolculukta hayatta kalmayı başaranlar, Toros Dağlarına vardıklarında buradaki demir yolu tünellerinin inşaatında -kendi halklarına yönelik yapılan toplu katliamdan kurtulmayı başaran az sayıdaki Ermenilerin hâlihazırda bulunduğu yerde- çalışmaya zorlandılar. Burada bulunan Ermeniler, kampa getirilen ve bir deri bir kemik kalan insanları gördüğünde şoke oldular. Genel olarak Kutta yakalanan İngiliz askerlerinin yüzde 70i, Hint askerlerinin ise yüzde 50si esaret altındayken hayatlarını kaybetti.
(Kaynak:Patrick Cockburn,The Independent,İngiltere,20 Mayıs 2014 )
Mezopotamyadaki Kuşatma Esnasında General Sir Charles Townshend Bir Krizin Felakete Dönüşmesine İzin Verdi--
Bağdatın 100 mil güneyinde, Dicle nehrinin kıyısında bulunan Kut şehrindeki İngiliz mezarlığının içindeki mezar taşlarının sadece uçları görünüyordu. Zira bu mezarlık, içinde yeşil kurbağaların yaşadığı bir bataklıktı. Bu şehrin kuşatılması sırasında -1915 ile 1916 yıllarında- ölen 500 İngiliz asker bu fakir ve tozlu şehirde defnedildi. Türklere karşı yürütülen saldırıların bir parçası olan bu kuşatma büyük ölçüde unutulmuş hâlde. Ancak komutanlarının Birinci Dünya Savaşındaki yetersizliği, kibri ve kayıtsızlığı nedeniyle İngiliz askerlerinin karşı karşıya kaldığı bu acı unutulmalı mı? 1914-18 yıllarında öldürülen 40.000 İngiliz ve Hint askeri buraya ve Irakın başka yerlerine defnedildi.
Irakın resmî ders kitapları yaklaşık 100 yıl önce vuku bulan ve Arapların sadece seyirci kaldığı İngilizler ile Türkler arasındaki savaştan pek bahsetmez. Yöre halkı, mezarlığa defnedilen İngiliz askerlerinin, 1920de, İngiliz işgaline karşı yapılan Arap baharında ölen İngilizler olduğunu zannediyor.
1915 yılında İngilizlerin 13.000 kişilik küçük bir orduyla Bağdatı ele geçirmeye çalıştığı ve başarılı olmadığı konusunda çok az bilgi var. Aslında bu birlikler, Türk ordusunun İrandan petrol tedarik etmesini engellemek için ülkenin güneyine konuşlandırılmıştı. Olay mahallinde bulunan İngiliz komutanlar, Londra ve Hindistandaki amirlerinin de desteğiyle hafife aldıkları Türklere karşı zahmetsiz bir zafer kazanarak Geliboluda aldıkları kötü sonucu telafi etmek istediler.
General Sir Charles Townshend komutasındaki bir İngiliz ordusu, Basradan 300 mil ilerleyerek Bağdat yakınlarına kadar geldi. Kendi itibarı konusunda takıntılı olan Townshend, 1915 yılının Aralık ayında, 147 gün boyunca kuşatılacak Kut şehrine girdi. Askerî yenilgi açısından bakılırsa Kutta alınan mağlubiyet, 1942 yılında Singapurda alınan mağlubiyetle eşit düzeyde.
Türk ordusu göründüğünden daha güçlü bir orduydu. Bu bölge de -Kut şehri- Dicle ve Fırat nehirlerinden taşan suların oluşturduğu bir bataklık hâlindeydi. Yaralanan askerler, yaralarına bakılmadan iki hafta boyunca burada beklemek zorunda kalıyordu ve yaraları kurt doluyordu. Türk kuşatmasını aşmak için hiçbir girişimde bulunmayan Townshend, askerlerin ailelerine mesaj göndermesini yasaklıyordu. Bu arada kendisinin terfi ettirilmesi yönünde sıkça mesaj gönderiyordu.
Bu felaket, Townshendin kuşatılmasıyla sona ermedi. O, Marmara Denizindeki bir adada konforlu bir mahkûmiyet sürerken askerlerinden çok köpeği Spot için endişeleniyordu. Birkaç komutan ve beraberlerindeki askerler ise Türklerce yaklaşık 2.100 kmlik bir yolculuğa zorlandı. Açlık, susuzluk, kötü muamele, infaz ve kolera gibi hastalıklardan dolayı binlerce asker öldü.
Bu yolculukta hayatta kalmayı başaranlar, Toros Dağlarına vardıklarında buradaki demir yolu tünellerinin inşaatında -kendi halklarına yönelik yapılan toplu katliamdan kurtulmayı başaran az sayıdaki Ermenilerin hâlihazırda bulunduğu yerde- çalışmaya zorlandılar. Burada bulunan Ermeniler, kampa getirilen ve bir deri bir kemik kalan insanları gördüğünde şoke oldular. Genel olarak Kutta yakalanan İngiliz askerlerinin yüzde 70i, Hint askerlerinin ise yüzde 50si esaret altındayken hayatlarını kaybetti.
(Kaynak:Patrick Cockburn,The Independent,İngiltere,20 Mayıs 2014 )