Partizan
11-26-2012, 09:08 PM
Türk'ün Türk'ten başka dostu varsa
Bir söz vardır: "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur."
Bu söze son zamanlarda çok saldırılıyor. Hatta çeşitli 2. Cumhuriyetçi, Kürtçü, Ermenici vs. yazarların ortaklığında bu söze saldıran bir kitap çıktı.
Kitaba göre bu fikir Cumhuriyet'in yarattığı eğitim sisteminin şartlandırdığı "şovenist" kuşakların beynine işlenmiş. O yüzden Türkiye sorunlardan kurtulamıyormuş. Bunun için ders kitaplarında komşularımıza yönelik düşmanca ifadeleri çıkaracakmışız.
Böylelikle "ver elini ver bana Eftelya"...
Hepimiz sevgi çemberi oluşturup dans edelim, şarkı söyleyelim: "Dostluk ve sevgi sarıyor her yeri gel katıl bize Susam Sokağı'nda..."
Keşke dünya bu kadar basit bir yer olsa. Keşke dünyadaki bütün kötülüklerin, acıların ve katliamların kaynağı bu "fanatik Türk kafası" olsa...
Güzellik yarışmasındaki kızcağızın "tek amacım dünya barışı" dediği gibi basitçe dünya barışını sağlasak, çevre temizlense, çocuklar ağlamasa...
Tabi böyle temenniler çok güzel. Ancak bunlar "Türkiyeli" veya "dünya vatandaşı" aydınlarımızın çok sevdikleri ifadeyle "Türk'ün Türk'e propagandası" olmuyor mu?
Acaba Yunanistan'daki ders kitaplarında, Bulgaristan'daki ders kitaplarında, Sırbistan'daki ders kitaplarında ve hatta tüm bunlar yetmiyor bizimle hiç komşu olmamış bütün "medeni", "insansever", Hıristiyan Batı'nın ders kitaplarındaki Türk düşmanı ifadeleri ne yapacağız?
Veya diyelim ki onlar orada dursun, biz zaten hep barbardık, kendi geçmişimizle yüzleştik, tek tek hepsinden özür diledik. Yine de onlar "Türk'e dost" olacak mı?
"Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur" sözüne saldıran insanlar ne hikmetse kendileri de "biz Türk'ün dostuyuz. Türkleri çok severiz" demiyor. Hani belki aydın olarak eleştiri görevi yapmak veya aykırı olmak gibi bir dertleri var. Anlarız ama son yazdıkları kitap veya bu insanların genel tezlerini okuyunca zaten insanın aklına şöyle bir soru geliyor:
"Ya burada yazanlara göre biz Türkler zaten iğrenç insanlarız. Bir de kendimizle yüzleşemiyoruz. Kim bizim neden dostumuz olsun?"
Yani "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur?" sözüyle dalga içmek için yazılmış düşük polemik düzeyli bir derleme, sonucunda ironik bir şekilde "zaten bu Türk kimsenin dostluğunu hakketmiyor" kitabına dönüşmüş.
"Türk şovenizmi" üzerine tüm bu felsefi, pedagojik ve ideolojik tartışmalar öylesine çocukça ki!
Öncelikle basit bir tarihsel örnek verin tartışma bitsin.
"Türk'ün Türk'ten başka dostu vardır" diyenler çok basit örnekler versin:
İşte şu ulus şu tarihte bize öylesine bir dostluk yapmış ki, öylesine bir kıyak geçmiş ki yeme de yanında yat...
Kim kime niye masal anlatıyor?
Herkese dost olmak zorunda olan Türk
Aslında zaten ulusların veya farklı çıkarları olan herhangi bir tarihsel ve sosyolojik kategorinin birbiriyle dost olmasını niye bekliyoruz ki?
İtirazımız Türk'e kimsenin dost olmamasına değil. Zaten bu çok doğal... Her ulus kendi çıkarını savunur, dostluk ve kardeşlik gibi naif kavramlar geçici ortak çıkarlar için birlik vesilesi olru.
Bizim itirazımız dünyada hiçbir ulus için diğerleriyle veya Türklerle "kardeş" ve "dost" olmak gibi bir zorunluluk yokken, illa biz Türklere "hadi bakalım hepsiyle dost ol, kardeş ol" diye tüm ulusal çıkarlarımızı çöpe atmamızı ve bize saldıran, acılar çektirten düşmanlarımızı sevmemizi şart koşmaları.
Sanki Tanrı dünyadaki tüm halkları "birbirinizi yiyin, birbirinize saldırın, Türklere de saldırın, Türkleri de yiyin" diye yaratmış bir tek biz Türklere "hadi bakalım tüm dünya halklarıyla dost ol, sev kardeşlerini" diye yaratmış.
İşin ilginci "Türk şovenizmi" düşmanlarının iddiasının tam tersine, bizim halkımızda da böylesine aptalca bir görüş vardır: Komşularımızla dost olalım. Veya biraz daha "realistse" insanımız "ah aslında biz komşularımızla öylesine birbirimize benzeriz, öylesine birbirimizi severdik ki, ancak şu kalleş emperyalistler onları bize karşı kışkırttı..."
Düşünün bir kere Türkiye'de neredeyse bütün otellerde mutlaka Yunan bayrağı vardır. Milyonlarca Yunan turist mi geliyor? Yo!.. Ne muhatabımızı etkileyen ne de bize bir yararı olan saçma sapan bir sevgi gösterisi...
Yunanistan'da bir otelde Türk bayrağı olduğunu bir hayal edin. Vallahi yakarlar o gün...
Veya Akdeniz'deki bütün tatil beldelerinde kafelerde, dinlence yerlerinde mutlaka Rumca müzik çalar. Neden? İşte orası Ege ya... O havayı veriyoruz. Bir Yunan adasında Türkçe müzik çaldığını düşünsenize...
Güçlüysen komşun seni sever
Bize Osmanlı'nın son 200 yılında komşularımızdan gördüğümüz bir tek dostluk ve dayanışma gösterisini ispat edin, biz de herkesten özür dileyelim.
Kimi itirazlar duyar gibiyiz: "Ama bu halklarla yüzyıllarca kardeşlik içinde yaşadı. Emperyalizm ve milliyetçilik düşünceleri bizi birbirimize düşürdü."
İyi ya... Biz güçlüyken ve kimse bize saldırmaya cesaret edemezken elbette ki bizimle kardeş kardeş geçineceklerdi. Eğer bir ulus gücünü yitirir ve aciz durumuna düşerse sadece uzaktaki düşmanları değil, en yakınındaki en "dost" komşuları üstüne çullanır.
Bu kadar basit!
Bunda şaşılacak ne var?
Hani siz "milliyetçilik" düşmanları tarihsel materyalist değil miydiniz?
Nedir tarihsel materyalizmin birinci kuralı: kişinin veya bir zümrenin çıkarlarını bilinci oluşturmaz tersine maddi çıkarları bilincini şekillendirir.
Bu çerçevede bize şu teori çok saçma geliyor: Balkanlar'da, Anadolu'da ve Ortadoğu'da halklar kardeşçe yaşıyordu sonra nerede yaşadıkları bile bilinmeyen emperyalistler birden ortalığı karıştırdı, Osmanlı yöneticileri de son dönemde Türkçülük yapmaya başlayınca hain emperyalistler bütün komşularımızı kandırdılar ve üstümüze saldırttılar.
İyi de komşun bu kadar saf mı? Onun da kendine göre çıkarları var. Bakmış Türk artık zayıf, buradan fayda sağlayacak. Doğrudan, hiç beklememiş hemen saldırmış.
Komşularımızın ihaneti üzerine genellikle Araplar çok suçlanır ki doğrudur.
Sonra Ermenilerin nasıl ekmek yedikleri tekneyi kirlettikleri anlatılır.
İşin aslına bakılırsa bu konuda "seçici ve ayrımcı" bir milliyetçiliğe biz de karşıyız.
Diğer komşularımız niye hep es geçilir?
Yunan komşularımız, Sırp komşularımız, Bulgar komşularımız niye unutulur?
Ve hatta çok acı ama Osmanlı yıkıldıktan sonra Balkanlar'da yüz binlerle katliama uğrayan Boşnaklar ve Arnavutlar bile en zayıf anımızda -şu anda çok pişman olmalarına rağmen- bize saldırmadı mı?
Kısacası güçlüyken komşun seni sever. Zayıfsan ezer.
Çok kısa örnekler
Osmanlı'nın Balkanlar'da bu denli kolay egemen olması ve 1770'e kadar hemen hemen hiçbir isyanla karşılaşmamasını Batılı tarihçiler bile artık kurulan üstün sistemin halkların kalbini kazanmasına bağlıyorlar.
Gerçekten de eğer Balkanlar'da bugün bu kadar çok dil, din, mezhep ve etnik kimlik varsa Osmanlı'nın adaletli ve eşitlikçi yönetimi sayesindedir.
Dinsel olarak Rum Ortodoks Kilisesi Vatikan tarafından yutulmaktan kurtuldu.
Sırp Ortodoksları Katolikleşmekten ve Rum Ortodoks Kilisesinin egemenliğinden kurtuldu.
Bogomiller Hıristiyanlar soykırımdan, Macarlar zorla Ortodokslaşmadan ve Katolikleşmeden ve hatta Ermeniler de Rus Ortodoks Kilisesine bağlanmaktan kurtuldu.
Ulusal olarak; Mora Rumları Latinleşmekten, Tuna Slavları Rumlaşmaktan, Sırp Slavları Almanlaşmaktan, Boşnaklar Sırplaşmaktan, Arnavutlar Rumlaşmaktan, Macarlar hem Slavlaşmaktan hem Romenleşmekten hem Latinleşmekten hem de Almanlaşmaktan Osmanlı sayesinde kurtuldu.
Ancak bu kavimlerin tarih kitaplarına bakın tek ama tek bir düşman vardır: Katil, sömürücü ve barbar Türkler...
Peki ya aksi örnekler
Bir de aksi örnekler anlatılır ya... Hani filmler dokunaklı romanlar vardır. Türk'e kol kanat geren vefalı Rum veya öksüz çocukları koruyan Bulgar teyze.
Valla mutlaka böyle örnekler vardır. Ancak tarih belgelerle yazılır. Balkan Savaşlarından önce Türk müftüler ve Rum metropolitler arasında sayısız anlaşma imzalanmıştır. Şehri kim ele alırsa alsın Müslüman ve Hıristiyan yerli halk birbiri koruyacaktır.
Balkan savaşları sırasında ne yazık ki şehirleri Karadağ, Yunan, Sırp veya Bulgar orduları ele geçirince bu anlaşmaların hiçbiri geçerli olmadı.
Kısacası Türk zayıf düşünce, yüzyıllardır beklediği fırsatı bulduğunu düşünen komşu azgın gibi saldırıyordu.
Burada tarihsel kanunlar devreye girer. Bir kere yağma başlayınca yağmalanan ulusun dostu olmaz. Hele komşuları asıl düşmanları olur. Çünkü gözleri en çok onların döner.
Biz Türkler iyilik yapmaya ve komşularımızı sevmeye çok düşkünüzdür.
O zaman güçlü olalım. Komşularımız bizim zayıflığımızla baştan çıkmasın.
Atalarımız ne demiş: İyilik yap denize at.
Tamam, ama iyilik yaptığından da arkadan bir tekme yiyip sen de denizi boylama...
O zaman bir daha iyilik de yapamazsın.
İyisi mi güçlü, zengin ve çekinilen bir komşu ol. Bak o zaman komşular ne çok sever seni.
Çevrendeki halklar "kardeş" olmakta hiç ama hiç zorlanmaz.
Hiçbirimizin de uzaklardaki emperyalistleri suçlamamıza gerek kalmaz.
http://turksolu.org/385/ozsoy385.htm
Bir söz vardır: "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur."
Bu söze son zamanlarda çok saldırılıyor. Hatta çeşitli 2. Cumhuriyetçi, Kürtçü, Ermenici vs. yazarların ortaklığında bu söze saldıran bir kitap çıktı.
Kitaba göre bu fikir Cumhuriyet'in yarattığı eğitim sisteminin şartlandırdığı "şovenist" kuşakların beynine işlenmiş. O yüzden Türkiye sorunlardan kurtulamıyormuş. Bunun için ders kitaplarında komşularımıza yönelik düşmanca ifadeleri çıkaracakmışız.
Böylelikle "ver elini ver bana Eftelya"...
Hepimiz sevgi çemberi oluşturup dans edelim, şarkı söyleyelim: "Dostluk ve sevgi sarıyor her yeri gel katıl bize Susam Sokağı'nda..."
Keşke dünya bu kadar basit bir yer olsa. Keşke dünyadaki bütün kötülüklerin, acıların ve katliamların kaynağı bu "fanatik Türk kafası" olsa...
Güzellik yarışmasındaki kızcağızın "tek amacım dünya barışı" dediği gibi basitçe dünya barışını sağlasak, çevre temizlense, çocuklar ağlamasa...
Tabi böyle temenniler çok güzel. Ancak bunlar "Türkiyeli" veya "dünya vatandaşı" aydınlarımızın çok sevdikleri ifadeyle "Türk'ün Türk'e propagandası" olmuyor mu?
Acaba Yunanistan'daki ders kitaplarında, Bulgaristan'daki ders kitaplarında, Sırbistan'daki ders kitaplarında ve hatta tüm bunlar yetmiyor bizimle hiç komşu olmamış bütün "medeni", "insansever", Hıristiyan Batı'nın ders kitaplarındaki Türk düşmanı ifadeleri ne yapacağız?
Veya diyelim ki onlar orada dursun, biz zaten hep barbardık, kendi geçmişimizle yüzleştik, tek tek hepsinden özür diledik. Yine de onlar "Türk'e dost" olacak mı?
"Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur" sözüne saldıran insanlar ne hikmetse kendileri de "biz Türk'ün dostuyuz. Türkleri çok severiz" demiyor. Hani belki aydın olarak eleştiri görevi yapmak veya aykırı olmak gibi bir dertleri var. Anlarız ama son yazdıkları kitap veya bu insanların genel tezlerini okuyunca zaten insanın aklına şöyle bir soru geliyor:
"Ya burada yazanlara göre biz Türkler zaten iğrenç insanlarız. Bir de kendimizle yüzleşemiyoruz. Kim bizim neden dostumuz olsun?"
Yani "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur?" sözüyle dalga içmek için yazılmış düşük polemik düzeyli bir derleme, sonucunda ironik bir şekilde "zaten bu Türk kimsenin dostluğunu hakketmiyor" kitabına dönüşmüş.
"Türk şovenizmi" üzerine tüm bu felsefi, pedagojik ve ideolojik tartışmalar öylesine çocukça ki!
Öncelikle basit bir tarihsel örnek verin tartışma bitsin.
"Türk'ün Türk'ten başka dostu vardır" diyenler çok basit örnekler versin:
İşte şu ulus şu tarihte bize öylesine bir dostluk yapmış ki, öylesine bir kıyak geçmiş ki yeme de yanında yat...
Kim kime niye masal anlatıyor?
Herkese dost olmak zorunda olan Türk
Aslında zaten ulusların veya farklı çıkarları olan herhangi bir tarihsel ve sosyolojik kategorinin birbiriyle dost olmasını niye bekliyoruz ki?
İtirazımız Türk'e kimsenin dost olmamasına değil. Zaten bu çok doğal... Her ulus kendi çıkarını savunur, dostluk ve kardeşlik gibi naif kavramlar geçici ortak çıkarlar için birlik vesilesi olru.
Bizim itirazımız dünyada hiçbir ulus için diğerleriyle veya Türklerle "kardeş" ve "dost" olmak gibi bir zorunluluk yokken, illa biz Türklere "hadi bakalım hepsiyle dost ol, kardeş ol" diye tüm ulusal çıkarlarımızı çöpe atmamızı ve bize saldıran, acılar çektirten düşmanlarımızı sevmemizi şart koşmaları.
Sanki Tanrı dünyadaki tüm halkları "birbirinizi yiyin, birbirinize saldırın, Türklere de saldırın, Türkleri de yiyin" diye yaratmış bir tek biz Türklere "hadi bakalım tüm dünya halklarıyla dost ol, sev kardeşlerini" diye yaratmış.
İşin ilginci "Türk şovenizmi" düşmanlarının iddiasının tam tersine, bizim halkımızda da böylesine aptalca bir görüş vardır: Komşularımızla dost olalım. Veya biraz daha "realistse" insanımız "ah aslında biz komşularımızla öylesine birbirimize benzeriz, öylesine birbirimizi severdik ki, ancak şu kalleş emperyalistler onları bize karşı kışkırttı..."
Düşünün bir kere Türkiye'de neredeyse bütün otellerde mutlaka Yunan bayrağı vardır. Milyonlarca Yunan turist mi geliyor? Yo!.. Ne muhatabımızı etkileyen ne de bize bir yararı olan saçma sapan bir sevgi gösterisi...
Yunanistan'da bir otelde Türk bayrağı olduğunu bir hayal edin. Vallahi yakarlar o gün...
Veya Akdeniz'deki bütün tatil beldelerinde kafelerde, dinlence yerlerinde mutlaka Rumca müzik çalar. Neden? İşte orası Ege ya... O havayı veriyoruz. Bir Yunan adasında Türkçe müzik çaldığını düşünsenize...
Güçlüysen komşun seni sever
Bize Osmanlı'nın son 200 yılında komşularımızdan gördüğümüz bir tek dostluk ve dayanışma gösterisini ispat edin, biz de herkesten özür dileyelim.
Kimi itirazlar duyar gibiyiz: "Ama bu halklarla yüzyıllarca kardeşlik içinde yaşadı. Emperyalizm ve milliyetçilik düşünceleri bizi birbirimize düşürdü."
İyi ya... Biz güçlüyken ve kimse bize saldırmaya cesaret edemezken elbette ki bizimle kardeş kardeş geçineceklerdi. Eğer bir ulus gücünü yitirir ve aciz durumuna düşerse sadece uzaktaki düşmanları değil, en yakınındaki en "dost" komşuları üstüne çullanır.
Bu kadar basit!
Bunda şaşılacak ne var?
Hani siz "milliyetçilik" düşmanları tarihsel materyalist değil miydiniz?
Nedir tarihsel materyalizmin birinci kuralı: kişinin veya bir zümrenin çıkarlarını bilinci oluşturmaz tersine maddi çıkarları bilincini şekillendirir.
Bu çerçevede bize şu teori çok saçma geliyor: Balkanlar'da, Anadolu'da ve Ortadoğu'da halklar kardeşçe yaşıyordu sonra nerede yaşadıkları bile bilinmeyen emperyalistler birden ortalığı karıştırdı, Osmanlı yöneticileri de son dönemde Türkçülük yapmaya başlayınca hain emperyalistler bütün komşularımızı kandırdılar ve üstümüze saldırttılar.
İyi de komşun bu kadar saf mı? Onun da kendine göre çıkarları var. Bakmış Türk artık zayıf, buradan fayda sağlayacak. Doğrudan, hiç beklememiş hemen saldırmış.
Komşularımızın ihaneti üzerine genellikle Araplar çok suçlanır ki doğrudur.
Sonra Ermenilerin nasıl ekmek yedikleri tekneyi kirlettikleri anlatılır.
İşin aslına bakılırsa bu konuda "seçici ve ayrımcı" bir milliyetçiliğe biz de karşıyız.
Diğer komşularımız niye hep es geçilir?
Yunan komşularımız, Sırp komşularımız, Bulgar komşularımız niye unutulur?
Ve hatta çok acı ama Osmanlı yıkıldıktan sonra Balkanlar'da yüz binlerle katliama uğrayan Boşnaklar ve Arnavutlar bile en zayıf anımızda -şu anda çok pişman olmalarına rağmen- bize saldırmadı mı?
Kısacası güçlüyken komşun seni sever. Zayıfsan ezer.
Çok kısa örnekler
Osmanlı'nın Balkanlar'da bu denli kolay egemen olması ve 1770'e kadar hemen hemen hiçbir isyanla karşılaşmamasını Batılı tarihçiler bile artık kurulan üstün sistemin halkların kalbini kazanmasına bağlıyorlar.
Gerçekten de eğer Balkanlar'da bugün bu kadar çok dil, din, mezhep ve etnik kimlik varsa Osmanlı'nın adaletli ve eşitlikçi yönetimi sayesindedir.
Dinsel olarak Rum Ortodoks Kilisesi Vatikan tarafından yutulmaktan kurtuldu.
Sırp Ortodoksları Katolikleşmekten ve Rum Ortodoks Kilisesinin egemenliğinden kurtuldu.
Bogomiller Hıristiyanlar soykırımdan, Macarlar zorla Ortodokslaşmadan ve Katolikleşmeden ve hatta Ermeniler de Rus Ortodoks Kilisesine bağlanmaktan kurtuldu.
Ulusal olarak; Mora Rumları Latinleşmekten, Tuna Slavları Rumlaşmaktan, Sırp Slavları Almanlaşmaktan, Boşnaklar Sırplaşmaktan, Arnavutlar Rumlaşmaktan, Macarlar hem Slavlaşmaktan hem Romenleşmekten hem Latinleşmekten hem de Almanlaşmaktan Osmanlı sayesinde kurtuldu.
Ancak bu kavimlerin tarih kitaplarına bakın tek ama tek bir düşman vardır: Katil, sömürücü ve barbar Türkler...
Peki ya aksi örnekler
Bir de aksi örnekler anlatılır ya... Hani filmler dokunaklı romanlar vardır. Türk'e kol kanat geren vefalı Rum veya öksüz çocukları koruyan Bulgar teyze.
Valla mutlaka böyle örnekler vardır. Ancak tarih belgelerle yazılır. Balkan Savaşlarından önce Türk müftüler ve Rum metropolitler arasında sayısız anlaşma imzalanmıştır. Şehri kim ele alırsa alsın Müslüman ve Hıristiyan yerli halk birbiri koruyacaktır.
Balkan savaşları sırasında ne yazık ki şehirleri Karadağ, Yunan, Sırp veya Bulgar orduları ele geçirince bu anlaşmaların hiçbiri geçerli olmadı.
Kısacası Türk zayıf düşünce, yüzyıllardır beklediği fırsatı bulduğunu düşünen komşu azgın gibi saldırıyordu.
Burada tarihsel kanunlar devreye girer. Bir kere yağma başlayınca yağmalanan ulusun dostu olmaz. Hele komşuları asıl düşmanları olur. Çünkü gözleri en çok onların döner.
Biz Türkler iyilik yapmaya ve komşularımızı sevmeye çok düşkünüzdür.
O zaman güçlü olalım. Komşularımız bizim zayıflığımızla baştan çıkmasın.
Atalarımız ne demiş: İyilik yap denize at.
Tamam, ama iyilik yaptığından da arkadan bir tekme yiyip sen de denizi boylama...
O zaman bir daha iyilik de yapamazsın.
İyisi mi güçlü, zengin ve çekinilen bir komşu ol. Bak o zaman komşular ne çok sever seni.
Çevrendeki halklar "kardeş" olmakta hiç ama hiç zorlanmaz.
Hiçbirimizin de uzaklardaki emperyalistleri suçlamamıza gerek kalmaz.
http://turksolu.org/385/ozsoy385.htm